6 Aralık 2010 Pazartesi

Love You, Too Mr. Freud



çocukken en sevdiğim çizgifilmlerden biriydi taş devri ve Fred Çakmaktaş'a büyük bir sempati duyardım. yıllar sonra farkettim ki aslında fred çakmaktaş'ı babama benzetiyormuşum. öyle siyah saçlı ve çocuklugumda bana göre epey iri olmasından mıdır bilmem ama buna en büyük etken gülüşüydü sanırım :) kendisi hala pek bi hoşuna giden şeyler karşısında "yihahahahay" kahkahasını atar. kızkardeşim de bunda hemfikir =)
bu konu nereden çıktı derseniz, şu ara herkesin facebook profil fotoğraflarını en sevdiği çizgi karakterleriyle donatmaları bana kendi çocukluğumu düşündürdü. aslında tek bir tane çizgi film karakterini seçemeyeceğimi anladım çünkü. çok severek izlediğim birçok çizgifilm vardı ve o zamanlar adlandıramicak olsam da şuanki aklımla hepsini bir bir neden sevdiğimi anlayabiliyorum. mesela kaptan mağara adamı benim "deli" yanımı pek bir beslerdi, onu öyle kimseyi sallamadan çığlık atıp sağa sola atlarken izlemek beni mest ederdi. ninja kampumbağaları severdim çünkü orada bir takım olarak, arkadaşlık ve birlik içinde başarılan işler mevcuttu. öğrenmeye açıklardı sprinter usta sayesinde; ve de o kadar maceraya atılmalarına rağmen eve döndüklerinde pizzaya ve ev hallerine girmeleri hem adrenalin ihtiyacımı giderir hem de güvende hissettirirdi. şimdiki hayat anlayışım da böyle zaten; gez, gör, dene, risk al ama kendi içindeki huzurlu evcimen alanını yitirme! tenten'e dair çok ayrıntı yok zihnimde ama karşılaştığı olayları çözerkenki tavrından aldığım haz bugün adli tıp profösörü sevil atasoy'un yazılarını okurken aldığım hazdan çok farklı değil. müfettiş gecıt! :D bu da ikinci adam olma duygumu doyuruyordu sanırım; çünkü her türlü ekipmana sahip olan gecıt'tan ufak yiğeninin aklı daha üstündü, o kız onu yönetebiliyordu ve ben o kahküllü kızla özdeşleştirirdim tabii ki kendimi. heidi; kesinlikle doğa özlemimi simgeleyen kızdı; eğer biraz daha kurcalarsam da çocukluğum boyunca hasret kaldığım, hep uzakta olan o "dede" özlemimin simgesi... şirinler'in hepsi bendim; hepsi farklı karakterlere sahipti ve onlar aslında birer birer benm içimdeki şirin baba ve gözlüklü, tembel, aşık, huysuz, aşçı, obur, güçlü vb şirinlerdi. bugs bunny yaramaz ve uyanık yanımdı. çılgın korsan jack! :D çok atılgan, uyanık (bazen de kendini uyanık sanan), plancı, hatta kandırıkçı, çıkarcı, gürültülü, baskın, macera ve para düşkünü, aceleci (ama çoğu zaman bu yüzden kaybeden) jack! işte o bendim :) lapacı gibi sadık biri yanımda olsun olmasın jack gibi olmak eğlenceliydi, çenesinin uzun olmasından mı bilmem, o kırmızı giysili siyah saçlı korsan bendim işte! susam sokağındaki miss piggy bendim şarkı söyleyen. kurabiye canavarıydım...............

konuya dönersek, wilma çakmaktaş'tan sevgilime nasıl davranacağımla ilgili adını koyamadığım bir şeyler almıştım. wilma ince belli, dikkat çeken bir saç rengi olan, o inci kolyesini hiç çıkarmamasından süsüne püsüne düşkün olduğu sonucunu çıkardığım bir kadındı. wilma kocasını beslemekten pek bir zevk alan, bazen ev işlerinden yorulmuş ve bunalmış gördüğümüz bölümlerde hep betty ile bir maceranın içinde görebiliceğimiz, aslında hareketli ve renkli bir karakterdi. aklı bi karış havada kocasını kendi aklıyla çekip çevirebilen, fred yeterli ilgili göstermediği zamanlarda restini çekebilen, o noktacık gözlerinin üstündeki kaşları fred'i diğer kadınlardan kıskandığı vakit çatılan, gerekli ilgisi verildiği taktirde kocasına bol sevgi gösterip anaç davranan ve kendi fred'den ayrı yaşam alanı bulunan bi kadındı. bazı konularda benzer olmakla birlikte (zira wilma'nın rahatsız edici bi durum olmadığı sürece mutluluk içinde yaşamını sürdüren hali benim ilişkideki sorun çıkarmayan, kendi "işine bakan" ama karşı tarafın ilgi ve sevgisini de eksik etmeyen, istikrarlı olmaya yatkın, kısmen anaç halim.) yine de ondan farklıyım elbet =)

ha; işte başlıkta ima ettiğim gibi; fred=baba, wilma=ben paralelliğine girersek işin içinden çıkamayız şimdi.

4 Aralık 2010 Cumartesi

1 Aralık 2010 Çarşamba

perili tango!

http://fizy.com/#s/1ai7c7

sevgili celal ince, iyi ki seni keşfettim. beni dans ederek uçacağım onlarca hayale, yüzlerce görüntünün arzusuna gark ettin... ama bir de kötülük ettin... sen "ne kadar baksam doyamam, beni yakan gözlerine" dedikçe ben hep hayallerimin yanına bir peri koyuverdim...

yani.. bilemedim... olur mu ki...

28 Kasım 2010 Pazar

ben mi?


benimle?

"seninle daha güçlüyüm..." 24kasım, saat 2:00

13 Kasım 2010 Cumartesi

bak sen! "you ARE the shit!"

Cinayetten aranan kahramanımızın kocasına polisin öğüdü:

- Well, if she calls, just.. be gentle. You know, like you're really happy to hear from her, like you really miss her. Woman love that shit!

(Thelma and Louise filminden)

10 Kasım 2010 Çarşamba

saçmalık

"yani..."lere bırak kendini..
içinden yumuşacık bi kurşun çıkar
ve onunla öldür kendini...


fazla uyumak ruhumda garip semptomlara sebep oluyor sevgili blog. uykuyla-uyanıklık arasında gidip gelirken kendimi bunları söylerken buldum. "bu da ne ola ki" deyip hemen yaziim dedim gözümü açınca ama kalem bulamamıştım.
bak meğer unutmamışım.

5 Kasım 2010 Cuma

bil bakalım?


- yahuu cano cano sendede italyan fransız karışımı gizemli bi güzellik var, anlamadımki ben noolcak senin bu halin :)
- ya herkes bişiye benzetmeye çalışıyo ama, ı ıh, bişeye benzetemiolar lan :D
- olmaaz ben benzettiğim an bitmiştir :D fransız agırlıklı; italyanda az var %65 e 35 dielim :D

eren
--------------------

- ben senin üzerine bi oyun yazsam ya da seni bi karakterde oynatmam gerekirse kesin cadı olurdu o.

edip
--------------------

- sende nevşehirlilik var mı?
- (hönk)...

otobüs şförü

- iyice ruslar gibi olmuşsun.

amcam


- eski bi filmi canlandır gözünde, fona edith piaf şarkısı koy bi tane. hatta La Vie En Rose. o sırada bizim oyundaki kıyafetlerle geç filmden hani ilk sahnede giydiklerin. bizim hikaye rusyada değil fransa'da geçsin.
- fransz yaptın beni yani
- sen yanlış yüzyılda yaşıyorsun bence :D
- orda ucuz bira çok dmi aytu? içtn sen dmi aytu? aytuu? :D

aytuğ
---------------------

- insan gibi diil pek. animasyon? ı ıh... çizgi film? ı ıh... böyle süper güçleri olan.. hani vampir filmlerindeki karakterler gibi... kimseye benzemiyosun yani aslında... çok değişik bi tipin var... yani mimiklerin cok degisik...


kemal

----------------------

- ülkü ben seni karükatüre benzetiyorum.

gizem

2 Kasım 2010 Salı

CookieLand

ama... ama... siz naptınız böylee...




31 Ekim 2010 Pazar

Sevgili yapımcılar, sesime kulak verin!

....zira bir önerim var: ben
Asuman krause
Defne joy foster
Ve
Evrim akın'ı;
Yani ağzı süper laf yapan bu cok eglenceli üç kadini, sohbetlerini dinlemeye doyamayacağım herhangi bir programda izlemek istiyorum! sadece konuşsalar yeter, konsept düsünmenize de gerek yok, vallahi! ne biliim sokakta gezerken, alışveris yparken ya da yemek falan pişirirken bu üçünü izleyelim. Cok guzel olur be!

18 Ekim 2010 Pazartesi

avrasya maratonunun ardından


nazan:
köprü de yıkılma tehlikesi geçirmiş
kurabye:
oha :S
grçekten mi?
yıkılma tehlikesi mi!
nazan:
evet bi elektrik direği çatlamış
kurabye:
çüş :D
bzim yzümzden mi
nazan:
evet rezonans diye bişey olmuş
kalabalıktan ve adımlardan
kurabye:
a aaaa...
nazan:
oğlum hangi yıl hatırlıyosun böyle bi olay olduğunu :D :D
öküz gibi yüzbinleri saldılar köprüye beşik gibi sallandı ayakta duramadık hahaha :D
kurabye:
ya ben ne biliyim her sene böyle olmuyo muymuş :D
nazan:
olsa çıkardı haberlere hahaha :D
olmuyo tabi
asma köprülerde olurmuş böyle
bakan makan çıktı bişeyler dedi hahah :D
öleyazdık
tarihe geçeyazdık
köprü yıkımıyla ölen onbinlerden biri olabilirdim
kurabye:
hhahahahahkhfsakhasklhaşghaht.............

16 Ekim 2010 Cumartesi

kadıköy süreyya operası

hep büyülü kal benim için...
hala her geldiğimde neden başka bişeyinle büyüleniyorum?
mabed gibisin, o semtin keşmekeşinin ortasında sadece seçili bi kesimin bildiği ve sevdiği ve ihtiyacını hissettiği, içine girdiğinde kendini bambaşka hissedebildiği bi mabed...
yeter ki büyülü kal benim için, sene bir gün de olsa gelicem =)

13 Ekim 2010 Çarşamba

aklımda olcakmış burası

http://tr.strawberrynet.com/

7 Ekim 2010 Perşembe

ve blog yazarı sonunda kendini ifşa eder :D

işte hayatımın manası ve ben...
ve acımasız gerçekler!

almanya'da şimdi... liseden beri burnumun dibinde olmasına alışkınım evet.
sakaryada okuyodu evet ama dolmuşla taksime giderken yolda onu arayıp geyik yaparak geçirebiliyodum yolculuğu.
şimdi arayamıyorum.

geçen seneki bütün arkadaşlarım da mezun oldu okulda. üstümde bi ıssızlık var.
tiyatro da şimdilik bi ıssız... bekleyişte hayatımın önemli uzuvları. ve belki de boşlukta.
bişeyleri özlüyorum ama neyi bilmiyorum. işte en belirgini dilara.

16 Eylül 2010 Perşembe

debelenme


Bir gün bir peri gelir ve size "Ben senin içindeki sapığın sesiyim." deyip hınzırca gülümser -ve bir hikaye emeklemeye debelenir.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

oh be :D

hafifledim; mesela yeniden 36beden olmakla :)
artık 4senedir giyemediğim en sevdiğim eski pantolonlarımı giyebiliyorum blog! artık zayıflayana kadar giyemem dediğim kot pantolonları giyebiliyorum, yine zara'nın 36 beden pantolonları cuk diye üstüme oturuyor :)
sonra zayıflayınca deişen yüzüm daha bi yenilenmiş sanki, üniversiteye başlamadan önceki gibi görünüyor ama daha kemiklerim oturmuş halde. ve de daha umutlu, daha kendiyle barışık halde gülümsüyor.
yolda yürürken şarkılar mırıldanıp dans adımları atıyorum, evet ben bunu hep yapıyordum ama dansa braz daha hakim olunca daha zevkli şmdi. karşıdan gelen insanların yüzlerine gülümsüyorum elimde olmadan, hem ne kadar seversem o kadar sevilirim.

evet yeniden. reset atmışım kendime hakkaten. hayatımda daha güzel insanları biriktirmeyi başarıp geçmişte uğradığım haksızlıklardan ve yalanlardan arındım. ben yeniden başardım "insan"lığımı uğradığım yıkımlardan çekip almayı...

tek eksiğim hayalimde şimdi. öyle biri ki birlikte ufak kediler gibi yaramazlık yapıcam hep. eğer dünya üzerinde ben varsam, benim gibi insanlar da vardır, değil mi? :) umudu güzel bunun...

şu iki senedir almayı hayal ettiğim defterimi de aldım ve yazmaya başladım. bazen ufacık bir işi yapmak insanın gözünde büyüyor büyüyoorr... ve agırlaştıkça agırlaşıyor o yarım kalma durumu hayatların üzerinde. "ya şimdi ya da hiç" felsefesini lise arkadaşım biricik ekürim dantel-entelim ferdiden kaptım, kaptığım en yararlı şey de budur heralde ondan :)

her insandan -ve her yeni insandan- kapabildiğin kadar çok şey kapmak, ufkunu açmak, farklı bakış açılarını kendi açılarınla brleştirip o 360 derecelik daireyi tamamlamaya daha da yaklaşmak en zevk aldığım şeylerden biri. belki de çoğu zaman yeni insanların arasına girdiğimde heyecan, mutluluk ve sonsuz anlatma-anlaşma isteğinde oluşum bundandır.

her manada hafiflemiş gibiyim şimdi. hazırım: yeni bir oyun çalışmaya mesela (oh yeah sahne brnumda tüttü:)! veya daha çok insanla tanışmaya, daha çok konuşmaya...

bu güzel ramazana umutlarımla giriyorum işte... allahcığım seni çok seviyorum, insanları çok seviyorum...

edit: hayalimi de şuraya iliştiriim; gerçekleşince alırım mandaldan =)

9 Ağustos 2010 Pazartesi

bilmece bildirmece, pandoranın kutusunda en son kim kalmış sizce =)

Illusion

Eski bir sevdadan kurtulmuşum;
Artık bütün kadınlar güzel;
Gömleğim yeni,
Yıkanmışım,
Traş olmuşum;
Sulh olmuş.
Bahar gelmiş.
Güneş açmış.
Sokağa çıkmışım, insanlar rahat;
Ben de rahatım.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

aşağıdaki yazının tamamı (ç)alıntıdır. bir başka yay burcu kızının bana benzer ruhundan alıntıdır.

"""1-
sevgili su buharı sevgilim,
kimse beni sevmiyor.
sadece bilmeni istedim.
iyi geceler...


2-
peki neden ?
beni neden sevmiyorlar,yeterince ?
benim de onları sevebileceğim kadar mesela ya da benim de onları sevebileceğim gibi?
neden ?
neden herkes için sadece Ezgi'yim ya da herkes için farklı bir şeyim ?
çok gülen kız,çok ortam kız,çok aptal kız,çok saf kız,çok şeytan kız,çok güzel kız,çok çocuk kız,çok şirin kız,çok küfürlü kız,çok fingirdek kız,çok ne idüğü belirsiz...
neden çok ne idüğü belirsiz kız ?
neden bir kişi için çok her şey değilim ?
bir kişinin her şey kızı neden olamıyorum bu kadar çok sıfata sahip iken ?

3-
insanlar'dan;

''güven uyandırmadığını biliyor musun?
çok sosyal olmanın herkese gelmediğini biliyor musun?
naz yapmadığını mı düşünüyorsun?
hem her ortama uymak da iyi bir şey değil ki.
espri yeteneğin olduğu konusunda şüphelerim var.
evet çok güzelsin ama bu her zaman iyi bir şey değil.
gerçekten sevgilin olsun istiyor musun,bunu da bilemiyorum.
ayrıca sana ilgili olan insanlara sürekli başka heriflerden bahsederek nasıl sevgili bulabilirsin,gerçekten bilmiyorum.
sen
kendine
yaşıyorsun,ezgi.
hep
bir uzaklık
var sende.
ve,
seni sen olarak sevebilecek birini bulman zor.
olduğu gibi sevemiyorsun,sana uymasını bekliyorsun her şeyin.
ama uymuyor,sen çok cinssin.''



''senin hatan yok ki,karşına çıkma muhabbetidir bu.
olmadık insanlar ilgini çekiyor,bu yüzden düzgün bir ilişki yaşayamıyorsun.
diğerleri belki karşına çıkıyor ama bu sefer de senin ilgini çekmiyor.
ve
sevgili olmaya geldiklerinde,erkekler genellikle senden daha sessiz insanları tercih ederler,soru sorunca konuşan ya da fazla hareketli olmayan.
ya seni olduğun gibi kabul edecek birini bulacaksın ya da kendini durultacaksın.''



''korkaklık değil bir yerden sonra muhabbetin gitmemesi ya da taraflarca hiç başlamaması,çok kankasın.bir erkek neden erkek muhabbetlerinin içinde fazla bulunan bir kızla bir şeyler yaşasın ki ?
bir kız kız gibi olmalı,erkek gibi değil,erkeklerin zaten yeterince erkek kankası,arkadaşı var,evet kahkaha at,kahkahanın sesini kısma ama erkek muhabbetlerinin içine de böylesine girme.
kahkahan değil onları geri çeken.''


''herkese aynısın,nerden anlasın ki çocuk onu beğendiğini ?
ona da çocuğum diyorsun,diğerine de.
onun da omzuna başını koyuyorsun,berikinin de.
ona da 'erkek muhabbeti' yapıyorsun,öbürüne de.
nasıl anlasın onu görünce küçük kız çocukları gibi heyecanlandığını?''


4-
erimiş margarin'den;

:½ ezzgii !!:
*niye vaktimi olmasa da olur birine ayırayım ki ?
yalnız kalırım daha iyi.
vakit kıymetli benim hayatımda.
bana ayak uyduramayacak birinin başımda ötmesiyle neden vakit kaybedeyim ki?
saçma sapan olaylar üzerine tartışmak hele..gücüm yok buna.
kendi kendime tartışabileceğim konum da yeterince fazla zaten.
yanımda yatan bir adam varken başka bir adam geliyorsa gözümün önüne neden yanımda o değil de bu adam olsun ki ?
sırf yalnız kalmamak için mi?
yanımda bir erkeğin gücünü hissetmek için mi?
yeterince güçlüyüm yalnızken de.
sizin yaşadığınız basit ilişkilerin baa....
korkak mıyım?
denemeye bile cesareti olmayan bir korkak?
sevilmeyi seviyormuş gibi görünen ama en çok sevmeyi özleyen?
evet,korkağım kimi zaman.
sizin yaşadığınız o basit ilişkileri eleştirip küçümsemekten ilişkilerden soğuttum kendimi(!)
tüm o sahtelikleriniz korkutuyor beni.
evet,korkağım.
ve evet,tiksindiğim o ilişkilerin kızı olmaktansa bu şekilde rahat kafayla takılmayı yakıştıyorum kendime.
çünkü her şey ama her şey-tüm yaptıklarınız ve hissediyormuş gibi görünüp de hissedemediğiniz onca şey-gözümün önünde olup bitiyor.
herkesin günahı benim boynuma,her şeyinize şahit oluyorum.
hepinizin
günahı
benim
boynuma.
üzgünüm,değişemem.
ben böyleyim.

ve bugün,

'sen bu aralar durgunlaştın,bir sakinleştin,konuşup gülmüyorsun?'
'hanım hanımcık olmam lazım artık.'
'noldu,sebebi ne bu durgunluğun?'
'insanlar beni böyle sevmiyormuş.korkuyorlar sanırım,sen seviyor musun ki?'
'tamam,hanım ol da seni sen yapan özelliklerinden de vazgeçme,seven böyle sevsin.'
'zenci pooornoooosuu hahohöh yaptığımda seviyor musun ki beni?'
....
[bu çocuk ne güzel gülüyormuş ki bir kez daha fark ettim,hebeğ]


lütfen,
yavaş olun.
evet,ben fazla heyecanlı hareket ediyor olabilirim ama bu benim 'hayatı kaçırıyorum,daha fazla yaşamak istiyorum' kaygımdan ötürü.
sizler,özlediğiniz ve özendiğiniz duyguları üstünüze yapıştırıp az düşünerek hafif yaşıyorsunuz.
neden gerçekten özlemeyi ve beklemeyi denemiyorsunuz?
yalnız kalmak kötü bir şey değil,inanın bana.
hiç olmazsaları tercih etmeyin,bu olmalıların peşinden koşun.
ya da bir gün olacak olanları bekleyin.
zira diğer türlü tüm o güzel hislerinizi,hissediyormuş gibi yaparak köreltiyorsunuz.
yazık değil mi?
zamanla hissedermişsiniz...bakın külahım sağ tarafınızda,göz kırpıyor size.
değişmek ve değiştirmek konusuna gelince,hiç ama hiç..gücüm yok.
birbirinizi olduğunuz gibi sevemiyorsanız neden yeni sulara yelken açmıyorsunuz?
dünyada bir tek sen ve o mu var sanıyorsunuz?
zaten sevmek onu öyle olduğu için sevmek değil midir?
o sana benzerse ne anlamı kalır ki ?
bir de kandırmıyor musunuz birbirinizi,şöyle böyle seviyorum diyerek gözleriniz başkalarının üzerindeyken..
hanginiz,kaçınız istediği insanla istediği ilişkiyi yaşıyor ki ?
insanın istediği insan her zaman istediği ilişkiyi yaşamasını doğurmuyor,işte.
gitmeyen şeyi itekleyerek -gittirmeye-çalışıyorsunuz.
bense sadece gülüyorum.
sonra üzülüyorum,çünkü o kadar çoksunuz ki bir gün sizlerden biri bana denk gelecek diye ödüm kopuyor.


ve son olarak,
pınar'ın deyimiyle bir şey,
su buharı sevgilim sana değil bu bir şeye,


bi sey, simdi neden oldugunu bilmiyorum. ama sana ihtiyacim var. cunku bi sey olmazsa, bu boyle gitmeyecek gibi.
'bi sey' olunca, her sey birden yoluna girsin, unutulacaklar unutulsun. hatirlanacaklar hatirlansin.

sevgili bir şey
ben böyleyim.
seveceksen böyle sev.
sen cesaret edersen,ben de ederim.
sen bana bir adım atarsan ben senin üstünde biterim.
korkmana da gerek yok,sıkmam seni çünkü sıkılmanın ne denli berbat bir şey olduğunu bilirim.
birlikte sıkılmayız,sıkılırsak da birlikte olmamızın bir manası olmaz zaten,çeker gideriz.
eğer sen de benim gibi hemen her şeyden sıkılıyorsan,çeker gider geliriz,belki önce ben gelirim belki de sen gelirsin.
sen onların dediklerine bakma - gülüşünü tesadüfen değil istediğim her zaman görmek istiyorsam çünkü evet taviz verebilirim.
zenci pornosu diye bağırmam mesela sokaklarda.
ama sen de bana uyarsın bazı bazı,birlikte otobüste gördüğümüz tuhaf bir adama gülebiliriz mesela?
zor değilim,ulaşılmaz hiç değilim(sevgili erhan'dan alıntı).
hem yağmurda da erimem,koşarım,çamurlara atlarım.
yağmurda koşup çamura atlamamdan rahatsız olursan da ne işin var yanımda ?
sakın..
sakın.
çünkü bu yüzden sorguladım biraz da kendimi,onları ve ilişkileri.
çünkü biri beni hiç sevmiyormuş mesela.
ağzı dolu dolu,bağıra bağıra söyledi hem de bunu,sevmenin en düşük derecesinden bahsederken hem de.
ben ona hala yavşak yavşak 'hadi canım,sevmiyor musun beni?' diye sorarken.
çünkü ben ne yapsam ona batıyor.
otobüste gülmek bile yasak onun egemenliğinde.
ama ben onu seviyorum,çünkü o böyle.ve onun böyle oluşunu,sevmeyişini,laf sokuşunu,patır patır konuşup kalp kırıp mutlu oluşunu seviyorum.
benim kalbim taştan,kırılmıyor o yüzden.
ben onu öyle olduğu için seviyorum ve o beni böyle olduğum için sevmiyor,çok basit.
sevmek,ikimiz için de o kadar farklı ki.
istediğim şey sadece,diğer arkadaşlarını nasıl seviyorsa beni de öyle sevmesi.yadırgamadan.
ama biliyorum ki o da bunu seviyor.
sevgili bir şey,her konuda hemfikir olamayız evet ki bu hiç hoş olmazdı zaten fakat bazı konularda hemfikir olmalıyız.
anlatabiliyor muyum?
sevmek konusunda,mesela.
insan harcamamak konusunda.
değer vermek ve doyasıya,doymadan hatta-yaşamak konusunda.
sana anlatacak bir sürü hikayem var,bir şey.
gün geçtikçe en güzellerini unutuyorum,o yüzden acele et.
ya da
dur,
hayır,
etme sakın,
vazgeçtim,acele etme,vaktinde benimle ol sadece.
benimle sırf ben olduğum için vakit geçirmek istediğinde,başkasını bulamadığında değil.
olsun,en güzel hikayelerimi unutsam da gün geçtikçe,
en güzel masallarımı sana uydururum.

***sevgili bir şey gelsene,elinde biletle somewhere only we know için,hadi ama,I'm shy can't u see?
*dudaklarında
şeftali
tadı mı varmış?
*
yok canım,böğürtlen.

<3


Ezgi ÖZTEKİN

Not : Gayet mmm niyetli bir şekilde facebookta da yayınlamak amacıyla yazdım."""

1 Ağustos 2010 Pazar

ev ev ev-işi, bunu yapan bi kişi

yemek yapmadım ben hiç.

(evet, sadece ilgi alanım olan tatlıları pişirdim :)

odamı toplamadım.

yerleri süpürmedim.

banyoyu yıkamadım.

lavabo silmedim.

yemek yemek dışında mutfağa girmedim.

....
ütü yapmadım hiç.


çünkü gerek duymadım. anacığım da saolsun "aman o okiicak" diye üstüme iş yığmaya kalkmadı hiç, hatta odamı da topladı kendisi hep:)

ben resim falan yaptım.

müzik dinledim.

gezdim hep işte.

6 yaşımdayken -bursadayken- mutfakta birbirlerine yemek tarifleri veren annemler yerine oturma odasında oturup maç izleyen babamların yanında oturmak bana daha hyecan verici gelirdi. e niye? çünkü annemlerin konuştuklarının bilgisine daha o yaşta istediğim an ulaşabileceğimi biliyordum. ama babamların yanında konuşulan -hani aklımın hemen alamayacağı- ekonomi, siyaset, iş ve hatta futbol konuları çok daha fazla dikkatimi çekerdi. belki de oradan içime peydah olan erkeksi bir yanım hayatım boyunca beni hiç bırakmayacak gibi görünüyor, bırakmasını da istemem açıkçası.

neyse, şimdilerde değişen bir durum var. malum tatil şimdi, eh annemin de gidişinin ardından "ihtiyaç" olduğu için bu tür işlere el atmaya başladım. aynen annemin de benim de tahmin ettiğimiz gibiymiş; istediğim her şeyi yapabilirim. her denediğim yemek pek güzel, pek leziz, pek tadında oluyor. ilk pilavım, ilk mercimek yemeğim, ilk taze fasulyem... hepsi sınavı geçtiler. babamın da tatlarını onaylamasıyla ben de mutluyum durumdan.

evet yine: "I did it!"

yakında burada yemek tarifleri de vermeye başlarsam şaşırmayın milletim :) bu işe de el attım ;)

ha evet pin-up kızlarını seviyorum ;) bu kadar sıkıcı bir konudan bahsederken de içimden bu kızların çıkmasını engelleyemedim :p benim yaramazlığım da bu olsun :p

30 Temmuz 2010 Cuma

üstü/açık

....kimse farketmeden pencerenin önünde donuveren kuşlar gibi... sıcak bir yuva isteğiyle sadece... sadece... kimseler farketmeden...

sevgilerim donuyor, kalbimin üstü açık kalıyor...

27 Temmuz 2010 Salı

Come Into My World, Hatta ;)

bu eski bir Robbie Williams şarkısıdır arkadaşlar, dünyanın diğer %100'ü gibi benim hissettiklerim de başkaları tarafından geçmişte elbet hissedilmiş, ama iyi ki robbie hissetmiş de böyle şarkı yapmış, ne de güzel bana ulaşmış.

Come Take Me Over

Is this a long range effort, cause I'll pitch a tent
I'm kinda used to feeling cold
Should I walk naked should I bear my sould
Won't you help me fill this hole

And what I'm trying to say is be the one
Love me anyway...though I'm too far gone

Come take me over - I'm riddled with my past
Come take me over - is that too much to ask

Before I leave this town - love me or put me down

Got semi heaven, I wanna fall in love
You said the walking wounded could
I know I've sent the 'morrows to an early grave
Is this the price I have to pay.

What I'm try'na say, if you could touch
The love I fantasize, is that too much


Come take me over - I'm riddled with my past
Come take me over - Is that too much to ask?

Before I leave this town - love me

Take me to the shops, tie me up and abuse me
I'm looking good, so how could you refuse me
Say I'm so special, why ain't you cooking for two?

I'll meet your mum, I'll meet your friends
When you coming down,
I'll love you through the bends
I know I'm special, but why ain't you cooking for two?
....
Come take me over - Gonna be the last
Come take me over - If she don't meet this task
Before I leave this town -
Love me or put me down.

(bi de ayrıca bu da robbie'den:
isn't it lovely, that we can still be good friends
they say you've gone off me, don't be so sloppy..baby
isn't it lovely, that we can still be good friends
i know you still want me, cos i'm so lovely...baby;)

23 Temmuz 2010 Cuma

Sie!

"beklemekte olduğun şey, ancak onu beklemeyi unuttuğunda gerçekleşir.
bu evrenin, ''sen bakarken soyunamıyorum'' deme şeklidir..!!!!"

üf sıkıldım! sie! :D

o diil de, artık hakkaten :D eytere beaaa! ennn bir demet tiyatro Züleyhaa'sı tadında elleri şıklataraktan:

Eeeeeeeeeeeeeh! "Bıraaak gitsinnn :D Gitsin arrrtık :D Götürsünlerrr şeyyleriiii-leri leriii"
oooh, yandaaan :D


Bir Demet Tiyatrro- ZÜLEYHA
Yükleyen hapsilon. - sitcom, skeç, komedi, eğlence, komedi videoları, komik videolar, komik
eeeeh! eytere beaaaa! Ama hakkaten :D:DDDDDDDD ahahahh:D

15 Temmuz 2010 Perşembe

hot hot hot hot!!!! burning!



bana bu şarkıdaki gibi "tiryakin oldum yarim" deyip seksi seksi "off" çekicek adama da ben ölürüm! bu kadar da iddalıyım!

9 Temmuz 2010 Cuma

hayaller rüyaları öperse...

o akşam kız nolmuşsa biri öpse de öyle dudağım uçuklasa diye içinden geçirmiş, üşümüş, bir garip acımış yüreciği...

ama böylesi bir istegi kendi de garipsemiş sonra, allah allah deyip geçiştirmiş.
ve ertesi sabah uyandığında... işte orada; üst dudağının kenarında bir dokunuş bulmuş, bir nar tanesi düşmüş oraya o uyurken...
ne dese bilememiş.

"heniz tanışmadığım..." sen mi geldin?

1 Temmuz 2010 Perşembe

üçüncü göz

tiyatro z sahnesi...
iki sene önce orada izlediğim philoctetes'le başladı sanırım her şey. oyun o kadar iyiydi ki ve o kadar etkilenmiştim ki her şeyden; binadan, sahneden, oyunculuklardan, rejiden, hatta afişten, oyun sonrasındaki sohbetten... ve 1,5 senedir süren maceram da böylece başlayıverdi, o sahnede diyafram nefesi almayı öğrendim, tiratlarımı - ikili sahnelerimi orada oynadım, en eğlenceli doğaçlamalarımı orada yaptım, nebil hocanın dersinde orada koşturdum deli gibi, bengi hocadan orada azar işittim ve orada övgü aldım, umut hocanın dersinde orada ağrıdı bacaklarım, cem hocayla orada konuşurken açıldı zihnim, orada utandım, orada ağladım, orada deli gibi güldüm, orada üzüldüm, orada öğrendim...
ve sonunda, orada ben de oynadım.
işte bu çok önemliydi.
o sahne beni hep çok etkilemişti. ufacık bir alandan en fazla nasıl verim alınabilir, o ufacık sahne nasıl insanı içine alır'ın yanıtıydı orası. evet, her günümü orada geçirmedim ben, ama aklım hep o sahnedeydi, orası özeldi.

ve dün babam izledi beni o sahnede. tiyatroyla ilgilenmeme tango kadar laf etmeyen ancak bıyık altından hoşnutsuzluğunu gösteren babam. ve babam oyunları beğendi, hepsiyle ilgili bambaşka pencerelerden yorum yapacak kadar dikkatle izlemişti. babam beni beğendiğini söyledi. "düşündüğümden çok daha iyi, şimdi doğruya doğru" lafını etti. bana bir süredir ilk kez belirgin bir saygıyla baktı, kabul etmişlikle...

şimdi. 1,5sene ardından. hiç olmazsa bir basamak yukarda olmak benim için paha biçilmez, tarif edilemez. çok güzel. çok çok çok güzel... elbette daha çook çalışmak gerek ama o sürüne sürüne çıkılan basamak çok değerli...

eskiden şöyle bir sene öncesine kadar çocukluğumdan beri oynadığım bir zihin oyunu vardı: "bir sene öncesine dönsem ne olur?", "şu güne dönsem ne olur", "o ana dönsem ne olur" diye kendime sorar ve bunun üzerinde düşünürdüm senaryolar yazardım. bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama farkettim ki yine alışkanlık olarak kendime bu tür sorular sorsam da artık kesinlikle beni en çok üzen, yıkan olayların öncesine bile gitme isteği duymuyorum. bu yaptığım şeyin yararsız olmasından değil aslında, şu andan bile gerisine gitmek istemiyorum. her an değişiyo gibiyim, önlenemez şekilde gelişiyo gibi. sürekli farkına varıyor gibi. öncesinde hep toymuşum gibi. işte bu yüzden şuan kendimi sıkıcı olarak nitelediğim geçmişime gitmek değil, bir an önce dolu dolu günlerimi yaşayarak ileri devam etmek istiyorum. sanki üçüncü bir gözüm görmeye başlamış gibi.
ve ben o gözün sahnede açıldığını biliyorum...

sahne seni seviyorum...

27 Haziran 2010 Pazar

dost dost diye nicesine sarıldım....*



seni ilk görüşüm dört gün önceydi. gece. yine deli gibi yorgundum, sanırım provadan dönüyordum, çok yoğun bir günün ardından saçım başım darmadağın ve oldukça uykulu haldeydim. eve geldiğimde seninle karşılaşacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. hoş, hep böyle olur ya, en hazırlıksız, en beklenmedik zamanlarda ortaya çıkarsın sen... herkes yaşamıştır bunu mutlaka...
amelsizce, sadece bir an önce kıyafetlerimi değiştirip uyumayı düşünerek odama girdim: ve ordaydın! ışığı açar açmaz ilk gördüğüm sen oldun! aslında sen de beni o anda beklemiyordun sanırım, çünkü ikimiz de önce bir irkildik, -açıkçası- korktuk birbirimizi görünce. sen geleceğimi biliyordun elbet, ama beni düşün bir de... varlığından bile haberdar değildim bunca zaman boyunca... kim bilir kaç kez ben uyurken gizlice beni izlemiştin uzaktan -belki de yakından... bunun için midir bilinmez... utandın... bir anda kayboldun... önemsemedim; bana özel değildir sandım, sadece geçerken uğramaktı belki seninki... ta ki iki gün sonraya kadar. evet -aslında seni tamamen unutmuşken- yine odama umarsızca girmemle seni görmem bir oldu. bu kez korkudan çok şaşkınlık vardı üzerimde; sen hakkaten benim için burdaydın... ve bu kez çok kararlı bir duruşun vardı ilkinin aksine. ben hemen babamı çağırdım, bunu bilmeye hakkı vardı ama.... evet yine ortadan kayboldun...
iki gün daha geçti... seni bir daha göremedim.. ama...korkuma rağmen sana hiçbir şey soramamak beni allak bullak etti... "neden ben", "neden burda", "ne zamandır" diyemedim sana... belki de tam benim için cesaretini toplamışken işin içine babamın girmesi seni korkuttu... bilmiyorum sorumluluk duygusu belki de.... düşüncesiz davrandım belki de.... hiçbir şey bilemiyorum...
ama inan, iki gündür -gece veya gündüz- her odama girdiğimde gözüm hemen seni gördüğüm yere gidiyor, tam kapının sağındaki kitap kolilerini gizleyen kırmızı örtünün üzerine...
sevgili misafirim, odamdaki hamamböceği; kimsin kimin nesisin bilmiyorum ama senle bir yüzleşme yaşamamız gerek! her nerdeysen... yerimi biliyorsun...

*benim sadık yarim kara fatmaymış.

30 Nisan 2010 Cuma

sometimes we, girls, need it

bazen ben de mutluyum dünya.....

"sen mankenlik yapmayı dşündün mü hiç? ek gelir olur o da sonuçta?"
"ne kadar dogal bi güzelliğin var tamamen kendine has..."
"senin doğal güzelliğin kendin olman, bu sağlıyor güzelliğini, insanları etkilemeni, çünkü kendinden eminsin. bu sana ayrı bir renk katıyor.."
"handeeee nerde kaldınız, ülküye dönüp bi daha bakanları mı sayıyosun?"
"insanın bakınca dönüp bi daha bakası gelen bi büyü vardı üzerinde bugün"
...
evet şu iki gündür beni kendime yabancılaştıran ancak gururumu okşayan farklı farklı kimselerden duyduklarım için herkese teşekkürler :)
üfleyin egomun yaralarını...

20 Nisan 2010 Salı

salla pulları zarları...




senden bir isteğim var. geldiğinde ben sadece kelimelerine aşık olsam, kelimelerinle tavlayabilsen beni... olur mu ki?

19 Nisan 2010 Pazartesi

sevgilim?

bugün alışveriş yaparken farkettim, ben artık o kocaman ve kıpkırmızı elmalardan almıyorum artık çünkü biliyorum ki içleri kof onların, tatları yok. buna karşın bazı elmaların üzerlerinde izler, ezikler, yaralar bulunuyor ancak tatları güzel. kocaman ama içi kof bir elmadansa üzerinde izleri olan ama agızda güzel bir tat bırakan bir elma yemeyi tercih ederim...

sevgilim, ben hala bilmiyorum sen kimsin, kimlesin ya da nerdesin ama bugün seni düşündüm... ve özledim... gelirsen yaralarını gururla sevicem senin...