10 Şubat 2009 Salı

(not: bu kayıtta yazanlar tamamen kurabye'yi ilgilendirmektedir, yani okuyucunun dikkatini çekecek bir husus içermemektedir, tamamen iç mevzulardan oluşan sıkıcı bir yazıdır.)

öyle çok yapmam gereken şey var ki blog ve ben öyle miskin bi insanım ki hayatımdaki hiçbir şeye yetişemiyorum çünkü hayatım benden daha hızlı akıyor; evet evet hayatımın akış hızına yetişemeyen biriyim ben! bir hafta ya da bir ay gibi bir zaman dilimi öncesinden planladığım ne varsa zamanı geldiğinde veya sonradan arkama dönüp baktığımda planlarımın üzerinde düşünmeme rağmen bulamıyorum! çoğunun gerçekleşememiş olduğunu görüyorum. işin garibi beni alıkoyan mel'un gücü de o kadar düşünmeme rağmen bulamıyorum.

bu (hmm, blog için türkçe kelime ne önerilmiş bir araştıralm; ''ağ günlüğü'' diye çevrilmiş ancak ''günce'' kelimesi de kulağa hoş geliyor. kullanmayı denemeliyim.) günceyi (seni) de hayatıma bir çeşit düzen getirmek için edindim diyebilirim, yani burası bir çeşit benim ''yapılacaklar listem'' olabilir. zira bilgisayar ekranında düşünce yazısı yazamamak [peki ya nerde en kolay yazmak? bir adet N70(!) alınmak, sırasıyla messages-new message-text message tuşlanmak ve orada parmaklar ağrıyana dek ''stream of consciousness'' yoluyla yazı yazmak. uzaktaki sevgili ekolünden gelmenin en garip sonucunu yaşamak, ekran başında msn kullanmanın dışında yazı yazarken kilitlenmek], yazı dilimin kısaltmalarla veya yanlış türkçe kullanımlarıyla dolu olması, şuanki gibi başlayıp da sonunu getiremeden sıkılmak, devam ettirmekte zorlanmak gibi sorunlarım var, eh iş hayatında da adının hakkını verecek bir lap-top'um olacağından şimdiden bu ışıklı ekrana alışsam iyi olacak benim için.

tekrar başlangıç noktama dönersem sorunum isteyip isteyip elde etmek için yeterli gayreti göstermemek mi yoksa başkalarına çok ama çok fazla gelen şeyleri aynı anda istemek mi bilmiyorum. kaynağını şimdi hatırlamadığım ancak önemsediğim bir söz ''hedeflerinizi asla başkalarıyla paylaşmayın'' die öğüt verirdi fakat şuan bu öğüdü esgeçeceğim. (bu düzgün türkçe kullanmak tik gibi bir hal alacak sanırım tiyatrodaki diksiyon dersinin ardından. ah bir de şu diyafram nefesini alabilsem...)

şmdi; EHEM'e devam etmem gerekiyor, c.tesi günleri de 15:00~19:00 saatleri arasında da TİYATRO Z'deki kurs var (birebir ilgilenilen ve eğitmenleri kaliteli olan bir yerde bu işe zaman ayırmak ve bilgi torbamı doldurmak zamanımı değerli kullandığımı hissettiriyor bana.) eh; nisandan itibaren 4 sene boyunca açıköğretim sınavları da yoklayacak beni (bir bölüm daha okumak lazımdı, ne olur ne olmaz hayatta, değil mi). ha, ben bir de amerikan kültürü ve edebiyatı denen bir şeyin lisans eğitimini de alıyorum değil mi (alttan dersler... of of...)? okul açılınca ökm'deki grupta da oyunlar oynanmaya devam edecek sahi; ek olarak yeni bir oyun da çıkacak deniyor!

............

bir dakika bir dakika, aman yarabbi başım döndü.
not: sonra bir ara devam edeceğim.

.............

bu yazıyı yazdıktan sonra ilk kez ''acaba tiyatroyu bırakmalı mıyım'' die düşündüm; hatta bunu güncemin adresini verdiğim ve yazımı okuyan flipo ve minerva'ya da dile getirdim (zira onlarla da geçen senelerdeki kadar vakit geçiremiyorum-özellikle birinci sınıftaki kadar; bu da beni üzüyor ve bir tür eksiklik duygusu yaşatıyor bana:( ve soruma gelen sorulu cevap şuydu ''iyi ama şimdi değil de ne zaman?''. bu da doğru ama her şey için doğru. üniversitede değil de ne zaman? (bu başka bir yazının konusu olabilir)

sanırım bütün ayrılık gayrılık ben tiyatroya yöneldiğim zamanlar (2. sınıfın 2.döneminin başları) başladı. hayatıma beynimi besleyen, gözlerimle algılarımı açan, bakış açımı değiştiren birçok ayrıntı ve bilgi kattım; bundan dolayı mutlu ve tatminim (gerçi tatmin değilim, insan öğrenmeye doymuyor eksikliklerini görünce) ama ya kaçırdığım bir şeyler varsa ve bunlar sandığımdan daha önemliyse?

yoksa bu "bir yöne yönelince diğerlerindekileri kaçırma" duygusu mu benim düzenimi bozuyor ve tamamlanamıyorum? herkes "her şeyi aynı anda isteme"nin insanı bir yere vardıramayacağını söylüyor; tiyatrodan anı ve yusufla konuşurken onlara modelistlik kursuna da gitmeyi istediğimi ve bir yabancı dil daha öğrenmek istediğimi yurtdışı planlarımla birlikte söyleyince anı ''sen dörtgen şeklinde yukarı uzanan bir merdivenin basamaklarının hepsine döne döne basmak istiyorsun ama dörtgenin bir köşesinden yukarı çıksan aynı vakitte daha yukarı gitmez misin?" demişti.




ben hala bunu düşünüyorum; kafamın içi şu resimdeki merdiven gibi bir biçimde. ("yahu boşver akışına bıraaak" içsesleriyle)

2010a girerken aylar sonra gelen ek not: ehem'e gitmedim. z'den çok şey öğrendim. okulum bir sene uzayacak ama yurtdışı planlarım için ortalama yapma amacımdan dolayı. modelistlikle ilgili çok güzel bir çizim kitabı aldım, birkaç kendi çizdiğim kıyafeti terzime diktirdim. hala kafamda bir takım modeller var, zamanı gelince bu konuda ilerleyeceğim. yazın italyanca kursuna gittim bir kur, eger biraz üzerine düşersem çok eğlenerek öğrenebileceğimi öğrendim. okuldan öğretmenlik sertifikası alacağım. üniye başladığım şu 5 sene bittiginde iki diplomam, ögretmenlik sertifikam, dans, tiyatro ve müzik geçmişim olmuş olacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

kelam