13 Şubat 2014 Perşembe

huy

huyumdur benim. birkaç senede bir, minicik bir tohum bulurum önce. "ne tuhaf" derim, "nasıl da hayat taşıyor içinde ve kimse farkında değil". sonra bir hevesle alır onu, en yumuşak, en ılık, en güvenli, en sevgi dolu yere özenle yerleştiririm. inanırım çünkü, biliyorumdur ortaya bir şey çıkaracağımı. her gün konuşurum onunla. uç verdiği gün en mutlu günlerimden biri olur, unutmam hiç. hayaller kurarım onunla, şarkılar söylerim ona, çok gülerim, bazen ağlarım. inandığım şeyin gerçekleştiğini görürüm sonra. çok güzeldir işte, ortadadır, oradadır. sonra ise. huyumdur, dedim ya. alır onu, karanlık ve soğuk bir yere bırakırım. çünkü o, öyle ister.

7 Şubat 2014 Cuma

A benim blog'um varmış burda?

Şimdi bilmem kac sene once yazdiklarima bakinip bol bol kendimi yargiladim. Amma sikayet etmisim her seyden. Ne istedigimi bilmemenin, biraz da kararsizligin, korkularin etkisiyle onca kafa utulemisim. The road not taken, demistik. Oyle oluyor. Hemen hic kestirme kullanmiyorum huyum kurusun. Yuksek opsiyonunu kullanmayip yeniden universiteye baslamak tam the road not taken kafasi. Hayat beni inatci yapti galiba. Icinde bulundugum durumun uygunsuzluguna ragmen bir cikar yol yaratiyorum. Sadece bir seylere gec kalma telasim var son zamanlarda, o kadar. 4 yil az zaman degil, kim bilir belki bitiremem bolumu diyorum bazen. Görecegiz. Eski tembelligimden eser yok. O buyuttugum kiytirik acikogretim onlisansi bitirdim. Hatta bu yil dikey gecis de yaptim rahmetli amcamin bolumune. Sinav mi var; alip onume okuyorum kitabi. Hosuma gidiyor bir seyler ogrenmek. Mezun olduktan sonraki iki yil calismak ve tiyatro yapmakla gecmis oldu simdi baktigimda. Herkesin bir yolculugu var, karar vermem icin zaman gerekiyordu belki -ya da verdigim kararin onune biriken taslari temizlemek icin. Insan bilmeyince ya da hakim olmayinca cok konusuyor. Ogretmenlik yapmanin, tiyatroda artik yillar gecirmis olmanin, bitirdigim bolumun olgunlugunun, hayatin beni yormasinin... her seyin etkisiyle ben artik zamanimi alacak bos konusmalari cekemiyorum ve ne yazik ki insanlarin buyuk cogunlugunun hayati bunlardan olusuyor. Ben, daha sessizim. bir seyler ogrendim -en azindan harekete gecmekle ilgili. Hayat bana guzel cevaplar verdi. Bazilari icin agzimin payi da diyebilirim.

29 Haziran 2012 Cuma

adı falan yok.

değiştirmem lazım! üstümü, başımı, parfümümü, elimi, ayağımı, işimi, aşkımı, evimi, odamı, dolabımı, kafamı, aklımı, saçımı, planlarımı, önyargılarımı, korkularımı, peşinhükümlerimi, yediğimi, içtiğimi, semtimi, sınırlarımı, harekete geçemeyişimi..... değiştirmem lazım.... kimini tamamen, kimini kısmen. de-ğiş-tir-mem la-zım. sıkıldım. inanılmaz sıkıldım. her şeyden sıkıldım. yürüdüğüm sokaktan dahi sıkıldım. hadi bi' şey; gel bana yeni bi' ihtimal ver... ip sahnesinden çıkar beni.

28 Şubat 2012 Salı

birarpaboyu

meraba.
ensonyazdığımdanberisevgilimleayrıldıktaşındımkedialdımkedidenhastaoldumhaladahakaşınıyorumbabannemöldütiyatrooyunumçıktıeskisevgilimleyenidengörüştükamadeğişiklikyokbikaçkezhastaneyegidicekkadarhastalandımbabamlakavgalarettimişaradımişaradımbisürüyerlegörüştümhalagörüşüyorumuzunzamandırdefterimebirşeyyazmadımşuandaokunmakaygımyokamahalayazıyorumbirkaçadamreddettimbirkaçadamtersledimerkeklerevebanauygunbaşkabirerkekolacağıfikrineolaninancımazaldıziraçoksalakadamlargördümbeceriksizçirkinkısaboyluhepsiamaençokkısaboylularhaditamambirazkısaolsundesemzekasıylakapatmasılazımokadarzekiadamyokneysebenyurtdışınagitmekistiyorumbiyolbulmamlazımhabideçokparakazanmamlazımeğerbunubiriokuduysagözünesıçtımözürdilerim.

6 Ekim 2011 Perşembe

wo bist du?

yıl 2008 şubat. amcam ameliyat olmuş. hastanede refakatçisi benim. kalbim de kırık o ara. http://www.youtube.com/watch?v=jk6wF4QAZLc (rammstein-feuer und wasser) dinleyip duruyorum. sırtımda gri hırkam var lisesonda aldığım. kapşonu takıp camdan uzaklara baka baka dinliyorum bunu ve bir dizi takık olduğum rammstein şarkısını daha.
odada bir de yeni bıyıkları terleyen çocuk var. o da kalp hastası. annesi yanında kalıyor. yiyeceklerimizi paylaşıyoruz onlarla hep. çocuğun bilgisayarı var, oradan girebiliyorum sadece internete. hatta günlerden 14 şubat. acaba hayatımda bir hareket olur mu diye saçma bir beklenti içindeyim, o yüzden maillerime hesaplarıma bakıyorum çocuğun bilgisayarından. (bir şey yok tabii.)
gece amcamın yatağına minicik kıvrılıyorum 20 cm genişlikte yer kaplayarak. zaten evde de yanında uyuyorum. o aslında horluyor biraz ama ben gitmiyorum hiç yanından. o da ben uyurken hiç kıpırdamadığım için yanında uyumama izin veriyor. öyle hasta gibi falan değil, sürekli emir veriyor, ben de ne dese yapıyorum. sohbet ediyoruz. ufak bi tv var orada, onu izliyoruz. evde gibiyiz aslında. ne garip ki onun bu kadar güçlü olması benim onun asla gitmiceğine dair kocaman bir yanılgıya düşmeme sebep oluyor. keşke, diyorum biraz olsun zayıflık gösterseydi. belki o zaman ona biraz daha özel davranırdım. belki son kırgınlıkları uzatmazdık bu kadar... ölümlü dünya derdik...
...
sonraları o çocuğun vefat ettiğini öğreniyorum amcamdan. çok kafama takmıyorum açıkçası. allah rahmet eylesin diyorum.
şimdi şimdi geliyor aklıma msn ve facebook hesapları bi süre sonra kapanmıştı çocuğun... bunun ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar toymuşum meğer.

ölüm hayatımda gördüğüm en ciddi şeymiş meğer.

wo bist du?
http://www.youtube.com/watch?v=ZOoSjEVOlQw&feature=related

Such ich dich hinter dem Licht
Wo bist du
So allein will ich nicht sein
Wo bist du
Ich such dich unter jedem Stein
Wo bist du
Ich schlag mit einem Messer ein ........

25 Eylül 2011 Pazar

bang bang!

http://fizy.com/#s/18wlun

geri gitmeliyim diyorum. tam o güne geri dönmeliyim. bir zaman makinesi olmalı diyorum. uyarmalıydım onu. bir şey yapabilirdim. sanki ellerimin arasındaydı her şey, bir şeyleri değiştirebilirdim ama yapamadım diyorum. bunu günlerce düşünüyorum. uyumadan önce, gün içinde her aklıma geldiğinde... ve bir gün kendimi bu hayalin içinde buluyorum, tam da aklımdan çıkmayan şeye çok yaklaşmışken. 30 temmuza dönmem gerek diye harıl harıl beynimin her hücresi bunun için çalışırken bir yol deniyorum...

kahverengi kapıdan içeri giriyorum. kalbim deli gibi atıyor. amcam içerde, yine bolca evrak dolu masasında. işleri var. oturmuyor, ayakta. üzerinde takım elbisesi kravatı var her zamanki gibi. acele içinde. hatta iş stresi içinde. gergin. ama sanki bana da kızgın gibi. (tabii, en son tartışmıştık; o yüzden olsa gerek.) ama benim umrumda değil. hemen lafa giriyorum, "amca seninle çok önemli bir şey konuşmam gerek". oralı olmuyor sanki, bana dargın gibi. "amca bugün mutlaka hastaneye gitmen gerek." çaresizce yineliyorum "lütfen beni dinle yalvarıyorum ne istersen yaparım. nolur. bugün doktora gitmen gerekiyor saat 5:30a kadar (7:30 diil 5:30muş...). nolur hastaneye git bugün." inanmıyor bana... sonra deniz abla geliyor yanıma, her nasılsa o da benim kullandığım yolu bulmuş. o da yanıma geliyor. o da aynı şeyleri söylüyor.amcam hala bize inanmıyor. işte o an saatimi gösteriyorum ona, saniye çubuğu geriye gidiyor çünkü. "bak!" diyorum. bakıyor. sonra gözüm onun masasındaki kahverengi saate takılıyor; o saat de geriye gidiyor! "aman allahım" diyorum, "bütün zamanları dondurmuşum!". amcam masa üstündeki saatin saniye çubuğuna işaret parmağıyla dokunuyor ve saat ileri devam etmeye başlıyor. yalnız bu kez durdurulan bütün süre şimdiki zamana ekleniyor. saat 5:30a az bir süre kalıyor! acele etmemiz lazım. amcam anlıyor durumu ve bize inanıyor. hemen çıkıyoruz. arabaya biniyoruz. amcam kullanıyor. hastaneye gitmekteyiz artık. kalp kapakçığı yeniden durursa kontrol altındayken hemen müdahale edebilirler artık. arabada giderken "ya araba sürerken bir şey olsaydı" diye düşünüyorum. ama neyse ki atlattık artık. hastaneye yolundayız. kalbimin atışı yavaşlamış değil, ama biraz daha rahatlamış sanki...

amcamı kurtarıyorum.

.........




bang bang!

now you're gone i don't know why
sometimes i cry
you didn't say goodbye
you didn't take the time to lie

bang bang, you shot me down
bang bang, i hit the ground
bang bang, that awful sound
bang bang, my baby shot me down

18 Temmuz 2011 Pazartesi

tarih çizgisinde bi nokta olsun diye

zaman fazla hızlı geçmiş.
bi koşturmacadır gitti üniversite boyunca.
neye koştum, nereye koştum hiç hatırlamıyorum şimdi.
sanki hiç plan yapmamışm, sanki az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmişim. şimdi bakıyorum da sanki bi arpa boyu yol gidememişim.
okul telaşası, sahne, kurslar, aşklar, ihanetler, sevinçler, dostlar, yine ihanetler, üç beş iş denemesi, master hayalleri......
sanki 5 sene hiçbir şey yapmamışım. sanki hayatım akmış, bense bi tepe üzerine oturmuş izlemişim olan biteni...
son olarak; final-balo-tatil-son bütünleme sınavı....
ve işte...
(blogger burada besmele çeker)