6 Ekim 2011 Perşembe

wo bist du?

yıl 2008 şubat. amcam ameliyat olmuş. hastanede refakatçisi benim. kalbim de kırık o ara. http://www.youtube.com/watch?v=jk6wF4QAZLc (rammstein-feuer und wasser) dinleyip duruyorum. sırtımda gri hırkam var lisesonda aldığım. kapşonu takıp camdan uzaklara baka baka dinliyorum bunu ve bir dizi takık olduğum rammstein şarkısını daha.
odada bir de yeni bıyıkları terleyen çocuk var. o da kalp hastası. annesi yanında kalıyor. yiyeceklerimizi paylaşıyoruz onlarla hep. çocuğun bilgisayarı var, oradan girebiliyorum sadece internete. hatta günlerden 14 şubat. acaba hayatımda bir hareket olur mu diye saçma bir beklenti içindeyim, o yüzden maillerime hesaplarıma bakıyorum çocuğun bilgisayarından. (bir şey yok tabii.)
gece amcamın yatağına minicik kıvrılıyorum 20 cm genişlikte yer kaplayarak. zaten evde de yanında uyuyorum. o aslında horluyor biraz ama ben gitmiyorum hiç yanından. o da ben uyurken hiç kıpırdamadığım için yanında uyumama izin veriyor. öyle hasta gibi falan değil, sürekli emir veriyor, ben de ne dese yapıyorum. sohbet ediyoruz. ufak bi tv var orada, onu izliyoruz. evde gibiyiz aslında. ne garip ki onun bu kadar güçlü olması benim onun asla gitmiceğine dair kocaman bir yanılgıya düşmeme sebep oluyor. keşke, diyorum biraz olsun zayıflık gösterseydi. belki o zaman ona biraz daha özel davranırdım. belki son kırgınlıkları uzatmazdık bu kadar... ölümlü dünya derdik...
...
sonraları o çocuğun vefat ettiğini öğreniyorum amcamdan. çok kafama takmıyorum açıkçası. allah rahmet eylesin diyorum.
şimdi şimdi geliyor aklıma msn ve facebook hesapları bi süre sonra kapanmıştı çocuğun... bunun ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar toymuşum meğer.

ölüm hayatımda gördüğüm en ciddi şeymiş meğer.

wo bist du?
http://www.youtube.com/watch?v=ZOoSjEVOlQw&feature=related

Such ich dich hinter dem Licht
Wo bist du
So allein will ich nicht sein
Wo bist du
Ich such dich unter jedem Stein
Wo bist du
Ich schlag mit einem Messer ein ........

25 Eylül 2011 Pazar

bang bang!

http://fizy.com/#s/18wlun

geri gitmeliyim diyorum. tam o güne geri dönmeliyim. bir zaman makinesi olmalı diyorum. uyarmalıydım onu. bir şey yapabilirdim. sanki ellerimin arasındaydı her şey, bir şeyleri değiştirebilirdim ama yapamadım diyorum. bunu günlerce düşünüyorum. uyumadan önce, gün içinde her aklıma geldiğinde... ve bir gün kendimi bu hayalin içinde buluyorum, tam da aklımdan çıkmayan şeye çok yaklaşmışken. 30 temmuza dönmem gerek diye harıl harıl beynimin her hücresi bunun için çalışırken bir yol deniyorum...

kahverengi kapıdan içeri giriyorum. kalbim deli gibi atıyor. amcam içerde, yine bolca evrak dolu masasında. işleri var. oturmuyor, ayakta. üzerinde takım elbisesi kravatı var her zamanki gibi. acele içinde. hatta iş stresi içinde. gergin. ama sanki bana da kızgın gibi. (tabii, en son tartışmıştık; o yüzden olsa gerek.) ama benim umrumda değil. hemen lafa giriyorum, "amca seninle çok önemli bir şey konuşmam gerek". oralı olmuyor sanki, bana dargın gibi. "amca bugün mutlaka hastaneye gitmen gerek." çaresizce yineliyorum "lütfen beni dinle yalvarıyorum ne istersen yaparım. nolur. bugün doktora gitmen gerekiyor saat 5:30a kadar (7:30 diil 5:30muş...). nolur hastaneye git bugün." inanmıyor bana... sonra deniz abla geliyor yanıma, her nasılsa o da benim kullandığım yolu bulmuş. o da yanıma geliyor. o da aynı şeyleri söylüyor.amcam hala bize inanmıyor. işte o an saatimi gösteriyorum ona, saniye çubuğu geriye gidiyor çünkü. "bak!" diyorum. bakıyor. sonra gözüm onun masasındaki kahverengi saate takılıyor; o saat de geriye gidiyor! "aman allahım" diyorum, "bütün zamanları dondurmuşum!". amcam masa üstündeki saatin saniye çubuğuna işaret parmağıyla dokunuyor ve saat ileri devam etmeye başlıyor. yalnız bu kez durdurulan bütün süre şimdiki zamana ekleniyor. saat 5:30a az bir süre kalıyor! acele etmemiz lazım. amcam anlıyor durumu ve bize inanıyor. hemen çıkıyoruz. arabaya biniyoruz. amcam kullanıyor. hastaneye gitmekteyiz artık. kalp kapakçığı yeniden durursa kontrol altındayken hemen müdahale edebilirler artık. arabada giderken "ya araba sürerken bir şey olsaydı" diye düşünüyorum. ama neyse ki atlattık artık. hastaneye yolundayız. kalbimin atışı yavaşlamış değil, ama biraz daha rahatlamış sanki...

amcamı kurtarıyorum.

.........




bang bang!

now you're gone i don't know why
sometimes i cry
you didn't say goodbye
you didn't take the time to lie

bang bang, you shot me down
bang bang, i hit the ground
bang bang, that awful sound
bang bang, my baby shot me down

18 Temmuz 2011 Pazartesi

tarih çizgisinde bi nokta olsun diye

zaman fazla hızlı geçmiş.
bi koşturmacadır gitti üniversite boyunca.
neye koştum, nereye koştum hiç hatırlamıyorum şimdi.
sanki hiç plan yapmamışm, sanki az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmişim. şimdi bakıyorum da sanki bi arpa boyu yol gidememişim.
okul telaşası, sahne, kurslar, aşklar, ihanetler, sevinçler, dostlar, yine ihanetler, üç beş iş denemesi, master hayalleri......
sanki 5 sene hiçbir şey yapmamışım. sanki hayatım akmış, bense bi tepe üzerine oturmuş izlemişim olan biteni...
son olarak; final-balo-tatil-son bütünleme sınavı....
ve işte...
(blogger burada besmele çeker)

30 Mayıs 2011 Pazartesi

yavrularım :D

yeni bir eve taşınayım, çok güzel bir yer bulacağım size...

3 Mayıs 2011 Salı

kara murat kim?

dün gece 3'ten başlayıp sabaha kadar çalan bi araba alarmının bütün bir sokağı uyutmayışının ibretlik öyküsüdür bu.

a long time ago, in a dark and cold evening....
(noluyo lan, tamam o kadar da gloomy and mysterious diil.)

önce bekledim; bu tür durumlarda sabreder ve kazanırım hiç yerimden kendimi oynatmadan. illa ki sahibi gelecekti; 10 dk, 15 dk... ama yok!

mecburen söve söve yatak döşek toparlanıp bir hışımla oturma odasına geçtim bir gram uyku için. bu sefer de başımda tik tak eden saat; kalktım onu da çocuğa ceza verir gibi balkona kapattım. 2saat kadar rahat ettim.

kardeşim okula giderken uyandım, tekrar neyim varsa kucaklayıp yatağıma geri geçtim artık ses gitmiştir diye; heyhat! saatlerdir susmamıştı.

tekrar oturma odasına taşındım. bütün bunlar esnasında göz kapaklarımı yarım açabiliyorum en fazla; ancak önümü görecek kadar.

neyse efendim bi saat sonra yine aynı yerde yatarken duyduğum sesler içinde; hem akü bittiğinden hem de -nedense- araba anahtarla açılamadığından tutuşmuş şekilde toyota yardım'ı arayıp evi tarif eden babamın sesi, kapıya gelen komşu sesi, oturma odasında olduğumdan hala cılızca gelen alarmın sesi. bizim arabaymış!

gece bir ara babamın yanına gitmiştim bizimki mi acaba diye sormaya ben, ama bizimle alakası yok kızım dedi uyumaya devam etti kendisi...

kapıya gelen uykusu harap olmuş sinirli komşuya ise adam ilk cümlesini bitiremeden babam: "ya ilginç olan ne biliyor musun? ben 6-7 ay önce bunun alarmını söktürdüm, kedi medi atlıyo üstüne, ses yapıyo diye" :D

cnntürk'ün siyasi eğiliminiz ne testi sonuçlarım:

Siyasi eğiliminiz ne?
Anarşist - %50
Sizin için dünya yalan bir yer. Çünkü en azılı muhalifler bile gücü ellerine geçirdiklerinde, kendilerinden öncekinin yol haritasını izliyorlar. Kimse iktidar kelimesinin kucağına doğduğu kavramlarla; mülkle, sahiplikle, güçle, parayla halleşmiyor. Muhaliflerin rahatsızlıklarının kaynağı bütün bunlara kendilerinin sahip olamayışından ibaret. Herkesin kendinden sorumlu olacağı, ihtiyacı kadar tüketip, ihtiyaç duyduğu müddetçe üreteceği, bir başkasına hesap sormadan ve tabii hesap vermeden yaşayacağı bir dünya arzuluyorsunuz. Gözünüz iktidarda değil, vicdanda… Bu nedenle tam olarak ne istediğinizi kimseciklere anlatamıyorsunuz.
Liberal - %30
İnsanın en önemli varlığı özgürlüğü. Hareket edebilmek, düşünebilmek, kendini geliştirebilmek ve bütün bunları bir yatırıma dönüştürebilmek için özgür olmak zorunda insan. Serbest rekabet ve serbest dolaşım, diğer bütün özgürlüklerin temelini oluşturuyor. Çünkü ancak bunlar sayesinde diğer özgürlüklere zemin oluşturacak materyal zemin hazırlanabiliyor. Bu nedenle insanlar birbirlerine zarar vermedikleri müddetçe her istediklerini düşünebilmeli, söyleyebilmeli ve elbette yapabilmeli. İktidar sözcüğünü darmış gibi görünen son derece geniş bir zeminde meşrulaştırıyorsunuz. İşte bu nedenle siyasi tasavvurunuzun duvarını "eylem" ve "zarar" sözcüklerinin göreceliliği oluşturuyor.
Sosyalist - %10
Dünyayı üretenler yönetmeli, çünkü emek iktidarın tek meşru kaynağı. Kol güçlerini, zihinlerini, zamanlarını ve hatta hayatlarını harcayarak dünyayı yaşanabilir kılan insanlar yeterince güç sahibi olmadıkları için işler yolunda gitmiyor. Mevcut eşitsizliklerin temel kaynağı ise mülkiyet duygusu, bilgisi ve hırsı. Şu halde sınırlandırılmalı ve hatta tamamıyla ortadan kaldırlmalı. Siz geniş kalabalıkların söz hakkını, onlar adına, onlar için ve bazen de onlara rağmen arayan, dillendirenlerdensiniz. Siyasi sözünüzün meşruiyeti hak talepleri üzerinde yükseliyor. Ne var ki iktidarın doğası ve ona ilişkin alışkanlıkların dönüşümüyle ilgili öngörüleriniz, olgunlaşmak için hak sahiplerinin dillerinde yeniden söylenmeyi bekliyor.
Muhafazakar - %10
Dünya bu kadar da hızlı değişmemeli. Bizi geçmişe ve geleneğe bağlayan bir şeyler kalmalı ki nerede durduğumuzu bilelim, ilerleyeceksek bile kendimiz için doğru bir yön tayin edelim. Elbette kazanalım ve kazandıralım, ama bize benzeyenle çıkalım yola. Ötekilerle rekabette geri kalmayalım. Sırtınızı sağlam bir duvara yaslama ihtiyacınız geçmişle ve şimdiki zamanla kurduğunuz ilişkiyi kazanma stratejinizin estetiğine dönüştürüyor. Lakin muhafazakarlık tanımı da hızla değişiyor. Nasıl bir muhafazakar olduğunuza korumak istediğiniz şeylerin niteliğini sorgulayarak siz karar verin.

26 Nisan 2011 Salı

tim burton?

bugün tangodaki tiyatrocu tayfasından biri bana "seni biri tim burton'la tanıştırmalı. tim burton karakterleri gibisin." dedi :) düşündüm taşındım, o kırmızı kraliçeyi aklımdan çıkarmak zor olduysa da başardım ve bunu iltifat olarak kabul ettim. sanırım bütün bu karakteristik yüz yorumları çenem yüzünden geliyor :D:D:D ha bu arada böyle bi sergi varmış 2009 sonunda yapılmış; google'da gezinirken karşıma çıktı. afiş bile çok hoşuma gitti. gidip görmek çok güzel olabilirdi.
yok yahu, var bi konteslik bende, kardeşim boşuna demiyor =)

14 Mart 2011 Pazartesi

baktıkça mutlu oluyorum



uschi obermaier - dieter bockhorn

herüf kısmısında bonus seçimini kutluyorum uschi'nin :)

9 Mart 2011 Çarşamba

saçım bu kadarrr uzun olsunnn!


ama bu kız gibi hüzünlü olmiim tabi :)

1,5 ay sonra gelen ek: dün selenle görüştüm 8 ay sonra. malum, hatun isveç'te idi. (hhhuuw yalnız isveç mi, efendim berlin, viyana, venedik, roma... çok faal arkadaşlarm var benm; yaaa; ama bu başka bi yazı konusu). beni çileden çıkaran dialog ise şöyle gerçekleşti, saçım uzamış mı diye sordum ama ardından da hiç kestirmediğimi ekledim. aaa niye hiç uzamamış dedi. o iki defa kestirmiş; benmkinin iki katı uzunlukta saçları. dayanamadım çıkardım tokamı; ama bak ne kadar bakımlı dedim (anasını satiim yılan yağı bakımı, yılan yağı şampuanı, karışık saç bakım yağı, yok üzüm çekirdeği özlü krem... eytere bea! bin tane şey uyguluyorm o kadar da olsun!) aa evet çok yumuşakmış dedi.
evet! bu! işte! iki aydır kendimi adadığım saç uzatma uğruna giriştiğim bakım maceramın sonucu! çok yumuşakmış... peh! :@ uzamıyor kardeşim u-za-mı-yor! hırr!

14 Şubat 2011 Pazartesi

pastafaryanizm!



ve uçan spagetti canavarı!

2 Şubat 2011 Çarşamba

"ayyy çok romantiiiğk, ben de istiyoraağm" imza: face'deki tiki kız

aşk klişeleri sever deseniz daha iyi olurmus "sen daha önce nerdeydin yaa" lafı nedir arkadaşım?
gitmeyeceğim bu filme, en azından sinemada izleyip bu filme para kazandırmayacağım. tv'ye düşünce bakarım belki.
şeyh sait'in torunu olmakla övünen, ağzından kürdistan lafı düşmeyen, yılmaz erdoğan gibi bi adamla politik bi evlilik yapan bu rahatsız edici sesli minnetsiz kadının oynadığı, güzelim eylül akşamı şarkısınn ayağa düsürüldüğü filme gitmeyecegim.

28 Ocak 2011 Cuma

Her İnsan Ölecek Yaşta ..

‎Bir şey yap. Güzel olsun..
Çok mu zor ?
O vakit güzel bir şey söyle.
Dilin mi dön...müyor ?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz.
Beceremez misin ?
O zaman güzel bir şeye başla..
Ama hep güzel şeyler olsun.
Çünkü: "Her insan ölecek yaşta".

4 Ocak 2011 Salı

denedim, vazgeçmedim.

altın kaymaklı tikveşli yoğurt üzerine yoğurt tanımam arkadaşlar! başka hepsi hikaye!

ayrıca en iyi makyaj malzemesi MAC'de bulunmakta. güzel mat tonlar var burda, her halta sim, ışıltı, ıvır kıvır katmıyorlar, rengarenk tonlarda farlar var burada, başka markalardaki sönük ve silik renklerin aksine. evet pahalı ama givenchy denen şey pahalı da noluyor, bir pudra deniyim dedim, hemen sildim, çoğu ürün babannelere layık tonda!

kolye-küpe-hediyelik eşya vb. bunlar erkan'dan alınır, başkasının üzerinde de göremezsiniz, aldığınız hediyeler başka kimsede olmaz, orjinaldir. kendisi bakırköy'de istasyonun paralelindeki kulübelerden sahaflar tarafındakindedir, işine aşık bir adamdır, neyi nerden ne zaman kaça almış, sabah tezgahının neresine koymuş, benzerini kime ne zaman satmış her şeyi bilir. istediğiniz her şeyi ama her şeyi elinde olmasa da bulur size. (boynunda yılan iskeleti takılı koca küpeli nazik adam; tezgahın üzerini devasa bir boynuz süsler.)

tango öğrenicekseniz contacttango'ya gidin. o kadar. gidince, içine girince görürsünüz.

dr. oetker'in supangle'si hakikaten iyidir! zaten tezgahta diğerlerinin içinde en az kalan o olur genelde.

mis sokak'taki beyoğlu kafe'de tuvalete gidin. :D dekorasyonu hoştur.

alix avien ojeleri piyasadaki en iyi ojelerdir. (fiyatı uygun içinde tabii, chanel klasmanında falan değerlendirmiyorum.)

the body shop'ın vücut bakımı ürünleri iyidir. makyaj konusunda da sadece lip and cheek stain vazgeçilmezdir, dudağınıza sadece bir pembelik verir, su gibidir, kuruduğundaysa hiçbir yere bulaşmaz, doğal durur.

elvis iyidir.

frank sinatra, iyidir.

rammstein, delidir, delirtir. bir gün konserine gitme şansınz olursa iyi düşünün, çünkü bir daha izleyecğiniz hiçbir şey sizi tatmin etmeyecek.

friends bu zamana dek yapılmış en iyi dizidir. sevilen pek çok sitcom da bu dizideki havadan esinlenerek yaratılmıştır. kendisi ilk "en çok izlenen dizi"dir zira. bütün sezonlar edinilip koleksiyon yapılmalıdır.

sex and the city, yeah it is. :D

calzedonia çorapları çok, çok sağlam. siz de ikide bir kaçırıyorsanız çorapları, üşenmeyin alın.

epilasyon konusunda kalıcı bir çözüm istiyorsanız sizi doğruca nurgül ablaya yönlendiririm. kendisi uzun yıllardır iğneli epilasyon yapıyor. fiyat da çılgınlar gibi uygun ve gidenler çoook memnun.

atlas pasajı, candır.

böyle yani, aklımdayken yaziim dedim. "şunu nerden aldın?", "ay bnu nerden buldn beni de götür oraya" nidalarıyla çok karşılaşmak sonucunda ve o kadim "rujunun markası ne" sorusunu başımdan def etmek için buna başvurdum :) sağlıcakla kalın ;)

ek 1: annemin margarini yayla'dır. bu da önemli bi bilgiydi.

bir dönemin sonu :D

bugün öylece bi aklıma düştün, sana baktım da robbie'cim. evet pek çok şeyin hala ortalama üstü çekici. iyisin hoşsun da... ı ıh, garip bi narsizm, bi hamlık var sende. çocuksun. bu yaşına geldin, çocuksun.
ben büyüdüm ve sen çocuk kaldın, temsil ettiğin, hatırlattığın her şey de cücük kaldı. 14 yaşımda diilm artık, hatta 20 bile değilim.. bu da sana son sözümdür bilesin:D (sahi kuzum ne o yeniden take that'ler falan)
ama dekoratif amaçlı duvarlarımda durabilirsn izin veriyorum;)