"bakın ben bir şey yaptım" diye insanlara gösterebilmek ortaya çıkardığın ürününü, başka mesleklerle de ürettiğin şeyler oluyor ama hiçbirinde o kadar fazla vermiyorsun kendinden ve hiçbirinde insanlara kendini ve ortaya çıkardığın ürünü bu kadar saf sunamazsın. düşünsene 1 saat, 2 saat karşındaki hiç konuşmadan pür dikkat senin yaptığın şeyi izliyor, seninle ilgileniyor, seni anlamaya çalışıyor. yanımızdan geçip giden insanların yüzlerine bile bakmazken sahnedeki insanın gömlek düğmesi bile önem kazanabiliyor. kim kimi ne kadar dinliyor ki hayatta? ama sahnedeki adamı sadece ve sadece dinlemeye, görmeye gidiyoruz işte. üstüne bir de metin sayesinde düşünmeye zorlanıyoruz; dünyayı ve insanı anlamaya, kendimizle yüzleşmeye. bütün sorunlar bunların yoksunluğundan olmuyor mu?
ha bir de oyun oynamayı, özellikle grup halinde oyun oynamayı çok seviyorum ama büyüyünce oyun oynamıyoruz artık. tiyatro benim oyun bahçem; mutluyum orada, özgürüm, kompleksler, dayatmalar, kısıtlamalar yok dış dünyadaki. ışıkla, ayağımın altındaki zeminle, üstümdeki kıyafetle gurup arkadaşıyım.
ve bir de öğrenmeyi seviyorum, çünkü tiyatroyla uğraşabilmek için birçok konuda bilgin olması gerek. o insana dair her şeyle ilgili; tarih, sosyoloji, felsefe, ahlak, din, politika, psikoloji... bunların hepsini sorgulatırken zihnimizi, çalışma esnasında da bedenimizi zinde tutuyor. o sahnede manevi olarak çırılçıplaksın; bir sürü sana dikilmiş göze vermen gereken bir mesaj var; bir kendin var, işte bunu aşmak bütün komplekslerden kurtulmak ve kendine güveni getirebiliyor...
"ben neyim, neler yapabilirim, sınırlarım neler" sorusuyla cebelleşirken kendi içinde bir yolculuga çıkıyorsun... "evet sesimi daha iyi kullanabilirim, evet ben de benzer şeyler yaşamıştım bunu o role evriltmek istiyorum, bu bana çok zıt bir karakter bunu olmayı denemek istiyorum, onu anlamak istiyorum, yarım saatligine bir saatliğine bir başkası olmak istiyorum, kendimi aşmak istiyorum..." evet bu çok eğlenceli bir yolculuk bir yay kadını için :)